لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ
  ÇELİŞKİLER
 

Günümüz düzenlerinde insan, insan merkezli olmayan sistemlerin oluşturduğu gayri ihtiyari ve/veya bilinçli zorlamalarla, her gün başka çelişkiler yaşamak durumunda bırakılıyor. Bu çelişkiler, ikilemler, insanları inandığı değerleri uygulamaktan alıkoyuyor. Bu durum elbette ki sistemlerle insan fıtratının çelişmesinden kaynaklanıyor. Bu aslında sadece günümüzün problemi değil, yüzyıllar önceden tarih sayfalarına göz attığımızda görülmesi zor olmayacak bir olaydır ve insan nefsine yenik düştüğü sürece devam edecektir.

Hz. İsa (a.s.) ‘dan sonra insanlar ALLAH kelamını yaşadıkları, yaşamak istedikleri sistemlere, heva-heveslerine uydurarak değiştirdi, tahrif etti. Bunun sonuçları, hristiyanlığın benimsendiği bütün coğrafyalarda ağır bir bedelle ortaya çıktı. ALLAH kelamını nefislerine göre tahrif eden din adamları halkı sömürdü; insanlar papaz ve rahiplerini Rabler edindiler. Fakat burada oluşan karmaşa Rönesans ve reform hareketlerinin ortaya çıkmasına vesile oldu. İnsanlar dini dünya hayatından soyutlanması gereken, yan ceplerine koyulacak bir değer ve sahte bir kimlik olarak görmeye başladı.(sekülerizm-laiklik) Konuya buradan yaklaşacak olursak, konu çok uzar…..

Bizim burada ele almamız, üstünde düşünmemiz gereken mesele, Müslümanlık iddiasında bulunan insanların yaşadıkları coğrafyada tekerrürden ibaret tarihi gözlemleyememesi sonucu hristiyanların, ALLAH kelamını nefsi arzularına göre tahrif eden milletlerin yakalandıkları hastalıklara yakalanması ve bunun sonucudur ve bu sonuçların ana sebebi hristiyanlar gibi Kitabın tahrif edilmesi değil, inandığımız gibi yaşamamamız, yaşayamamamızdır.

Yaşadığımız coğrafyada yıllardır süre gelen inanç-sistem çatışması arasında kalan nesiller bu günlerde inanç ve sistem arasında tercih yapılmak zorunda bırakılıyor (tabii bunu fark edemiyorlar.)  ve bunun çırpınışlarını yaşıyor. Fakat sorun şu ki; bu çatışma içerisinde yetişen nesiller ne inandıkları varsayılan değerleri ve ne de yaşadıkları sistemleri tam olarak sindirebilmiş değil.

Beşeri sistemlerin uygulamaları daima teoriyle çatışacak, bu ise kaoslara, çatışmalara yol açacaktır.(günümüzde her coğrafyada örnekleri görüldüğü gibi)

İlahi sistem olan İslam ise günümüzde uygulaması mümkün, çatışmalara yol açmayacak ve dünya tarihinde yaşanmış en huzurlu ve refah  içerisinde olunan dönemlerden biri olan ASR-I SAADET ten de görüleceği gibi insana en uygun ve insan merkezli tek sistemdir. Bu sistemde bir imtihana dahilindeki insanlık nefsine galip olduğu sürece rahatta olacaktır.

Hepimizin bildiği ve sık sık dile getirilen bir söz, hakikat vardır; ”inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlar.” Ben bu sözün hakikatinin günümüzde daha iyi görülebileceği kanaatindeyim. Maskeli bir balodaymışcasına insanların sürekli yüz değiştirdiğini ve bu yüzlerle beraber kimliklerini değiştirdiklerini görüyorum. Fakat burada öyle bir mantıksızlık var ki anlamakta zorlanıyorum; değişen yüz ve kimliklerine rağmen insanlar geçmişte takındıkları yüz ve kimlikleri ne reddediyor ve ne de kabulleniyor veya bazen sıkı bir savunucusu oluyor.

Ben bunu sadece bahsettiğim çatışma, kaos ortamının insanlarda yol açtığı psikolojik bir sorun olarak görüyorum.

Nefsinin kölesi olan insan psikolojisi bu durumdan rahatsız olmuyor. Bu da çok önemli kavramların anlaşılması ve uygulanması aşamasında müthiş bir dengesizliğe yol açıyor. Kavram ve değerlerin içleri boşalıyor ve simgeler haline dönüşüyorlar.

Bu belirsizliklerin , çatışmaların sonunu en iyi ALLAH bilir diyor, Rabbimden bizleri halis niyeti ile teslim olan kullarından, bu düzende aklı selimi kaybetmeyen, imanını muhafaza edebilen ve huzuruna kendilerinden razı olduğu mü’min, Salih kullarından olarak geleceklerden eylemesini diliyorum….

Selam ve dua ile….

 
  byeylemzayi  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol